Medeniyet diye bir şey icâd edilmiş, biz de içine doğmuşuz.
Çalışmak güzel ve gerekli demişler, çalıştık, çalışıyoruz.
Kimimizin tek sermayesi bedeni, onu çalıştırıyoruz. Kimimiz çok çalışmış, birikimi var ve yatırım aracı arıyoruz.
Varlık bir statü kazandırıyor ama illâ statü de gerekmiyor.
Hayat her statüde devam ediyor. Bir sistem ve kurallar var. Ne kadar güçlü olursan ol sistem esnemiyor ve kimin kazanacağına da o karar veriyor.
Emeğimizi ve zamanımızı kiraya veriyoruz. Biri elektriği üretiyor, biri boru döşüyor, biri suyu temizliyor,
biri çimento taşıyor, biri buğday ekiyor, diğeri paketliyor...
İhtiyaçlarımız ve bunları sağlayanlar var. Ne kadar özgür gözüksek de bu sistem var ve gerçekten de ihtiyaç olan bir çözüm sunmamız gerekiyor, aksi takdirde kimse o çözümü satın almıyor.
Bugün bu sisteme kapitalizm diyoruz.
Capital, sermaye, sermaye de değer üreten varlık demek.
Sermayenin merkezde olduğu, değer üreten cansız varlıklara sahip olmanın değerli olduğu bir ekonomik sistem kapitalizm.
Feodalizm ve sosyalizmin aksine bireylerin sermaye sahibi olmasının hukuk ile desteklenmesi, şirketleşme yarışını başlattı. Hayatta kalmak isteyen şirketler, verimli üretim için yeni araçlar icad etti ve bu araçlar da sanayi devrimini getirdi. Daha fazla üretme, daha ucuza üretme ve daha fazla zenginleşme arzusu, makinaların icadı ile farklı bir boyut kazandı.
Değer üreten cansız varlıklar, gözümüzün önünde evrim geçirdi.
100'lerce insanın 1 günde yapabileceği üretimi, 1 saatte yapabilen makineler geliştirildi.
Üretim çılgınlığı yaşandı, depolarda yer kalmadı. Deniz ticareti yavaş ve yetersizdi. Önce tren, sonra yollar inşa edildi. Tüketicinin ihtiyacını doğru okuyan üreticiler, hiç beklemedikleri bir zenginleşme yaşadı.
Elbette hiç kimse bu kadarı yeter demedi. Verimlilik yarışı hiç bitmeyecekti ve kazanılan paralar yine verimlilik için harcandı. Daha fazla üretmeliydiler.
Makinaların hızını beğenmediler, ebatlarını küçülttüler, zekasını geliştirdiler. Yeni teknolojiler, daha gelişmiş makinalar, yazılım yazan yazılımlar, dijital şehirler, algoritmalar...
Heyecanla izliyoruz ve süreç hızla devam ediyor. Lâkin yaşanan her büyük gelişme, mesleklerimizi yok ediyor. Telesekreter; sekreterleri, dronelar; pilotları, 3 boyutlu yazıcılar; kalıp ustalarını, cep şubeleri; bankacıları işsiz bırakıyor...
İronik olan bu robot ve yazılımları da, yine maaşlı çalışanlar geliştiriyor.
Kendi mesleklerimizi yok etmek için çalıştığımız, insansız endüstri hayali ile makine öğrenimi ve yapay zeka çalışmalarını desteklediğimiz, emeğimizin değerinin hızla azaldığı,
bundan 20 yıl sonra üretime hiç bir katkısı kalmamış milyonlarca insan ile ne yapacağını bilmeyen bir dünyada yaşıyoruz.
Ekonominin geleceği öngörülebilir değil. Buhar makinası icat edilmeden önce kapitalist sistem çalışıyordu.
Rekabet tekelleşmeyi bir nebze engelliyordu. İnsan insanla rekabet edebiliyordu ama robotlar oyunu değiştirdi.
Özellikle gözle göremediğimiz, minik çiplerin içinde olan robatlar.
Bugün milyarlarca sanal robotu olan Jeff Bezos, maaş vermiyor.
Karın tokluğuna, biraz elektrik vererek, 24 saat çalıştırıyor.
Müşteri hizmetleri robot,
müşteri şikayetlerini okuyan, cevap yazan robot, depo görevlileri robot.
Birkaç yüz bin insan istihdam etse de, kaç milyar robotu olduğunu kimse bilmiyor.
Kölelik geri döndü!
Robotlar uyumuyor,
24 saat çalışıyor,
sigara yemek molası vermiyor,
cenazeye gitmiyor,
hasta olmuyor,
başı ağrımıyor,
hata yapmıyor,
yaşlanmıyor,
emekli olmuyor
ve bir insanın bir ayda yapabileceği pek çok işi bir saatte yapıyor.
Tek bir sorunu var elektrik tüketiyor.
Onun da güneş panelleri ile çözülmesi bekleniyor.
Tüm büyük şirketler otomasyona yükleniyor.
Robotlar şirketleri daha hızlı büyütüyor.
Hal böyle olunca sistemdeki rekabet kalmıyor ve para belli şirketlerde toplanıyor.
Bu şirketler yeter demek yerine, yine teknolojiye yatırım yatırıyor.
Kapitalizm 1971 yılında makinelere yenik düştü, ilk çözüm ABD den geldi ve altına endeksli dolar basımına son verdi.
Bugün ise bütün dünya sınırsız para basabiliyor ve hiç bir karşılığı yok.
Ülkeler gerek gördükçe para basıyor ve sistemi besliyor.
Çünkü sistemde para sürekli birilerine gidiyor ve çark dönmüyor.
2008 Mortgage krizi de tarihi bir andı.
Amerika Merkez Bankası (FED)
200 yıl boyunca basmış olduğu paranın tamamının 4 katını, 1 yılda bastı.
Basmasaydı bankalar çökecek, dolayısıyla sistem çökecekti.
Robotlar üzerinden parayı sömüren zenginler, piyasalardaki rahatlamayı gördü.
Bu gayrimenkullerin fiyatı daha düşmez dedi, insafa geldi ve bankaların elindeki mülkleri yok fiyatına satın almaya geldi.
Kasalarında biriken para ile yetinmediler ve yeni basılan paraları da düşük faizle kredi çekip, limitlerinin çok üzerinde gayrimenkul satın aldılar.
Sonuç: Sistem nefes aldı.
Merkez bankaları karşılıksız para basıyor ve paranın değeri düşüyor.
Basılan yeni para yine otomasyonu olan şirketlerin kasasına giriyor.
Bu kısır döngüde sürekli yeniden para basmak gerekiyor.
Biz; birilerinin canı istediği zaman bastığı kağıtlar için çalışıyoruz.
Kapitalizm robotlara yenik düştü ve büyük bir deneyin içindeyiz.
Kimse ne olacağını ya da nereye gideceğini bilmiyor.
Hepimiz çalışıyoruz, alternatif gelir kaynakları arıyoruz ama bunun ne kadarını gerçekten kendimiz yapmamız gerekiyor?
Tek çare çalışmak mı?
Ya da bizimde robotlara mı yatırım yapmamız gerekiyor?
Cevabı 2008 Mortgage krizinde saklı.
Robotlarla parayı sömüren insanlar neye yatırım yapıyorsa,
bizim de ona yatırım yapmamız lazım.
Onların satın alım gücü kaldıraç olarak kullanmamız,
onların fiyatını artırdığı sınırlı kaynaklara yatırım yaparak,
paramızın değerini korumamız lazım.
Bu sayede bir anda bütün robotları; bize hizmet eder hale gelebilir.
Saygılarımla